Sırrı Süreyya ÖNDER’i en başından bu yana severdim.
“Önce İnsan’dı”. Kürt değildi ama barıştan söz edenlerin vatan haini ilan edildiği dönemlerde “barışın elçisi” oldu.
Siyaseti hep daha güzel bir yaşam yolunda fikir üretmek, ve bu fikirlerin doğrultusunda mücadele vermek olarak gördü . Öyle de yaptı. Rüzgara göre değişmedi.
Toplumu imar edenlerin algı yönetimlerine kanmadı. “Nabza göre şerbet verme” ilkesizliğine düşmedi.
Onun için Kürt , Laz, Çerkez… olmak değildi esas olan. “İnsan olmaktı”.
Ve toplum “Önce İnsanız” ilkesini ne kadar benimserse; besin kaynağı ırkçılık olan faşizmin, sermayeyi korumak ve kollamak için kurguladığı senaryolar o kadar cılızlaşacaktı.
Sırrı Süreyya hiç bir zaman uydurma solculuk akımına kapılmadı.
ÖNDER ; faşizmin” bireyleri hamasetle dalgalandırdığı hatta savurduğu” yıllarda hep dik durdu. Hep “barış” dedi.
Sırrı Süreyya ÖNDER devrimciydi. Halkların kardeşliğinden yanaydı.
En başından bu yana.
Gerçek olan buydu.
Ne yazık ki bu gerçek, Devlet BAHÇELİ’NİN çıkışına kadar pek kabul görmedi.
Aksine ” barış, halkların kardeşliği… ” diyenler vatan haini damgasını yedi.
Oysa bugün hemen tüm siyasi parti başkanları ÖNDER için başsağlığı mesajı yayınlamakla kalmadı. Çoğu cenazeye bizzat katıldı.
Var mı o “DEM Partisine ” selam verenleri bile terörist sevici, hain ilan eden gazeteci kılıklı kiralıklardan çıt?
Örneğin, Sırrı Süreyya ÖNDER çok değil üç beş ay önce vefat etmiş olsaydı ve Özgür ÖZEL cenaze törenine yine katılsaydı.
O törende Özgür ÖZEL’E yumruk atan Osmanlı torunuyum diyen evlat katilini, kahraman ilan etmek için yarışa girmez miydi gazeteci kılıklı tetikçiler? İnek hırsızı için yaptıkları gibi.
Ve toplumun emli bir kısmı bu onursuz kalemlerin tahrikleri ile CHP’Yİ bir zamanlar olduğu gibi yine terör sevici ilan etmez miydi?
İşte ülkenin en temel sorunu bu.
Ülkenin kendine sağıcıyım veya solcuyum diyen bireyleri aslında kendini sağcı veya solcu sıfatı ile niteleyen parti liderlerine göre anında dönüşüveriyor.
Ve bir bakıyorsunuz kardeşçe yaşamı savunucuları , demokrasiden barıştan taviz vermeyeceğini haykıranlar bir anda faşistleşiveriyor.
Ve ne yazık ki her koşulda partisine göre tavır alanlar hep en makbul; gelişmelere kendi fikirleri doğrultusunda tavır alanlar dönek.
“Bu bir oyun”, demekten yorulduk.
Ve bu oyuna gelmeyecek toplumsal bilinç olmadığı için yorulmaya devam edeceğiz. Farkındayız.
Ahmet KAYA olayına henüz tarih el atmadı.
Lakin el attığında mutlak en solcuların(!) onursuzca davrandıklarını bir yere not düşecektir.
Biz, o zaman da Ahmet KAYA’NIN yanındaydık mesela.
Bir zamanlar gündem olan “barış sürecini” iktidarın kim olduğuna bakmaksızın destekledik mesela.
İktidarın samimiyetine inanıp, toplumdaki gerilimi azaltmak için risk alan sanatçıları da destekledik mesela.
Çünkü biliyorduk ki asıl olan isimler, partiler …. değil; asıl olan toplumsal BARIŞ’tı.
Barış sürecini siyasi hesaplarla bitirenler siyasilerdi.
Barış sürecine siyasilerin siyasi hesaplarına bakmaksızın destek verenler aydınlardı.
Onlar sonradan anladılar siyasilerin siyasi çıkar planlamalarında oyuna geldiklerini, kullanıldıklarını.
Lakin, toplum, toplumu para karşılığında birilerinin isteklerine göre imar edenleri dinledi.
Sırf barış olsun diye yola çıkan sanatçıları aşağıladı.
Ve bunun başını da yine solcu milliyetçiler (!) yaptı.
Biz yine Barışı savunduk.
Yine barış için risk alan sanatçıları savunduk
Biz, en azından iç dünyamızda dik durmanın hazzını yaşadık.
Birileri de bizi her fırsatta “dönek” ilan ederek yerel iktidarın bir köşesine ilişmeyi başardılar.
Ve yetkiyi ellerine geçirdikleri gibi düşünce özgürlüğüne duydukları saygıyı(!) evimizin önüne koydukları çöp tenekesi ile tescillediler.
Kaldırmasınlar. Şikayet falan etmeyeceğim. Vazgeçtim.
Şimdi zamanı değil.
YAZAR: Levent GÜNDOĞAN