Kadın cinayetleri ve şiddete karşı kadınların direnişini ele alan Kadın-Der Başkanı Esen Ersoy’un güçlü mesajlarını keşfedin.Cezalar caydırıcı değil başlıklı bu makalede, günümüzde kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddetin artan oranlarına dikkat çekiyoruz. Kadın-Der Başkanı Esen Ersoy’un ifadeleriyle, “Ya tek tek yem olacağız ya da birleşerek güç olacağız” derken, şiddete karşı toplumsal dayanışmanın önemini vurguluyor. Maalesef, kadınlarımızın güvenliği her geçen gün tehlike altındayken, dizi ve televizyon programlarının şiddeti özendirici etkisi göz ardı edilemez. Bu durum, kadınların toplumsal hayatta daha güçlü bir yer edinmelerini zorlaştırmakta. Unutulmamalıdır ki, “Kadınlarımız her zaman yanındayız” diyerek, bu mücadelede onların sesine kulak vermek ve destek olmak hepimizin sorumluluğudur. Gelin, bu önemli konularda farkındalık yaratalım ve birlikte hareket edelim.
Kadın cinayetleri ve kadına şiddete tepki gösteren Kadınlar Derneği(Kadın-Der) Başkanı Esen Ersoy, “Ya tek tek yem olacağız ya da birleşerek güç olacağız” dedi.
Kadın-Der Başkanı Esen Ersoy, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve kadına yönelik şiddetin artmasıyla ilgili dijital platformda yaptığı açıklamada, kadına şiddet olaylarının artık bir sosyal problem haline geldiğini vurguladı. Her gün yaşanan kadın cinayetleri ve şiddet vakalarının, toplumsal bir dönüşüm gerektirdiğini belirten Ersoy, “Bu sorunlarla tek başına başa çıkamayız, birbirimize destek olmalıyız,” ifadelerini kullandı.
Ersoy, ayrıca mevcut yasaların yetersiz kaldığını ve yaptırımların caydırıcılığının sorgulanması gerektiğini ifade ederek, “Cezalar caydırıcı” değil, aksine daha fazla kadın cinayetinin yaşanmasına zemin hazırladığını dile getirdi. Kadınların kendi güvenlikleri için birleşmeleri ve toplumsal hareketlilik göstermeleri gerektiğini söyleyen Ersoy, “Ya tek tek yem olacağız ya da birleşerek güç olacağız,” dedi.
Bu bağlamda, güç birliği oluşturulmasının önemine değinen Ersoy, kadınların haklarını savunmak için örgütlenmenin ve toplumsal dayanışmanın gerekliliğine dikkat çekti. Her bireyin bu konuda üzerine düşeni yapması gerektiğini, yalnızca kadınların değil, tüm toplumun bu mücadeleye katılması gerektiğini yineleyerek, “Birbirimizi koruyarak daha güçlü olabiliriz,” şeklinde konuştu.
KADINLARIMIZ GÜVENDE DEĞİL
Günümüzde pek çok kadın, evlerinde ve dışarıda bile kendini cezalar caydırıcı değilmiş gibi hissediyor. Şiddet, sadece fiziksel bir tehdit olmanın ötesinde, ruhsal ve sosyal bir sorun haline gelmiştir. Kadına yönelik şiddetin yaygınlığı, maalesef sadece istatistiklerde değil, günlük yaşamda da hissedilmektedir.
Kadınların güvenliği açısından, toplumun her kesiminde bir duyarlılık geliştirilmesi elzemdir. Gerek hukuk sistemi, gerekse toplumsal algılar, şiddeti önlemek adına gereken önlemleri almadığı sürece, kadınlarımız güvenli bir ortamda yaşayamayacaklardır.
Güvenliğin sağlanması için, cezalar caydırıcı olmalı ve etkili şekilde uygulanmalıdır. Bu sadece yasal bir gereklilik değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur. Aile içindeki, iş yerindeki ve kamusal alandaki şiddeti önlemek için, sadece yasaların değil, aynı zamanda eğitimin ve farkındalığın artırılması da gerekmektedir.
Kadınlarımızın güvende olmadığı bir toplumda, sağlıklı bireyler yetiştirmek ve sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek mümkün olmayacaktır. Bu nedenle, herkesin topyekun bir mücadele içine girmesi kaçınılmazdır.
DİZİ VE TELEVİZYON PROGRAMLARI ŞİDDETİ ÖZENDİRİYOR
Medya, toplumsal normların şekillendirilmesinde büyük bir rol oynamaktadır. Özellikle diziler ve televizyon programları, izleyicilerin düşünce tarzlarını ve davranış modelini etkileme gücüne sahiptir. Çeşitli yapımlar, kadına yönelik şiddeti ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini normalleştirirken, cezalar caydırıcı bir işlev görememektedir.
Son dönemlerde yayınlanan bazı dizilerde, kadın karakterlerin maruz kaldığı şiddet olayları sıkça işlenmekte ve bu durum seyirciler üzerinde olumsuz bir etki bırakmaktadır. Şiddet, bu tür yapımlarda genellikle bir çözüm ya da güç gösterisi olarak sunulmakta, bu da toplumsal algıyı zedelemekte ve genç izleyicilere yanlış mesajlar vermektedir.
Aşağıdaki tabloda, belirli dizilerdeki şiddet içeren sahnelerin nasıl normalleştirildiğine dair örnekler yer almaktadır:
Dizi Adı | Şiddet Türü | Normalleştirme Şekli |
---|---|---|
Dizi A | Fiziksel şiddet | Karakterin güçlü görünmesi için kullanılması |
Dizi B | Duygusal şiddet | İlişkilerin sıradan bir parçası olarak yansıtılması |
Dizi C | Cinsiyet temelinde ayrımcılık | Kadın karakterlerin pasif konumda bırakılması |
Bu tür içeriklerin izlenmesi, izleyicilerin şiddeti normalleştirmesine ve gerçek hayatta benzer davranışları içselleştirmesine neden olabilmektedir. Bu yüzden, cezalar caydırıcı bir etkide bulunmadığında, toplumda kalıcı olumsuz sonuçlar doğuracak bir döngü baş göstermektedir.
KADINLARIMIZ HER ZAMAN YANINDAYIZ
Kadınların karşılaştıkları zorluklarla başa çıkabilmeleri ve kendilerini daha güvende hissetmeleri için yalnız olmadıklarını bilmeleri oldukça önemlidir. Kadın Derneği (Kadın-Der) başkanı Esen Ersoy’un belirttiği gibi, “Ya tek tek yem olacağız ya da birleşerek güç olacağız.” Bu güç birliği, yalnızca kadınların değil, toplumun her kesiminin sorumluluğudur. Cezalar caydırıcı değil, fakat dayanışma ve destek, kadınların hayatta kalma mücadelesinde en büyük yoldaşlarıdır.
Bireysel hikayeler, bu dayanışmanın nasıl hayat kurtardığını gösteriyor. Kadınların birbirine destek olması, hem psikolojik hem de fiziksel açıdan güç kazandırıyor. Bu nedenle, kadınlar her zaman yanındadır; onları yalnız bırakmak, bu toplumsal sorunu çözmeye yönelik en büyük engel olacaktır.
Her türlü fiziksel ya da psikolojik şiddet karşısında toplumsal bir tepki göstermek, birlikte hareket etmek ve birlikte mücadele etmek, kadına yönelik şiddeti durdurmanın en etkili yoludur. Kadınlarımızın güvenliği, aynı zamanda toplumun geleceği için de kritik bir öneme sahiptir.