Devlet denilen olgu; halkın -belli bir düzen içinde , güvelikli ortamda, malı mülkü belli kurumlarca koruma altında VELHASIL– daha iyi yaşaması için oprganize edilmiş kurumlar bütününden ibaret.
Kutsal falan değil yani .
Bu organizasyonun işlemesi için gereken parayı halk karşılıyor mesela.
Ama her ne hikmetse kendi parası ile yaşattığı devleti birilerinin telkini ile kutsallaştırmışız.
Anlaşılır gibi değil.
………….
Halk, kendisine her anlamda hizmet versin diye vergi ödediği kurumdan hesap sormaya, hakkını aramaya korkuyor.
Öyle olunca da böyle oluyor işte.
En fazla, kamu kurumlarının dedikodusunu yapıyor. O kadar.
………..
Ve faturayı kesecek yeri de bilmeyince kabulleniveriyor oyalanmayı,
asık suratlılığı,
hor görülmeyi
hatta aşağılanmayı…
Oysa çaresiz değil; çare kendisi…
İşveren , görev veren, ücret veren… hepsi kendisi.
…………..
Lakin görev verilenler için durum farklı.
Kamu kurum yöneticileri yönettikleri personeli halka en sağlıklı hizmet için motive edemiyorsa,
personelini yönlendiremiyorsa ,
gerektiğinde hesap soramıyorsa…
vurdumduymaz değilse,
art niyetli değilse,
insafsız değilse,
çaresizdir.
……..
Aynı durum iktidarın siyasi sorumluları için de geçerlidir
Çaresizseniz kabul edin.
Çare arayın.
Bulamıyorsanız, itiraf edin.
İlgisiz kalmayın!
Kibirli olmayın.
Asıl patronun halk olduğunu unutmayın.
Basının demokrasinin dördüncü gücü olduğunu aklınızdan çıkarmayın.
Yasama bizde, yürütme bizden, yargı elde; “basın nedir ki, demeyin!…
……………..
“Keser döner, sap döner; gün gelir hesap döner”
YAZAR: Levent Gündoğan