Sözcü TV yayınına katılan Jeoloji Uzmanı Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, Türkiye’nin özellikle Batı Anadolu ve Marmara bölgelerinde artan sismik hareketliliğini hem bilimsel veriler hem de tarihsel referanslarla değerlendirdi. Üşümezsoy, iklim değişikliğiyle birlikte su kaynakları, kuraklık ve ani sel riskinin arttığını, bunun yanında jeolojik stresin birçok bölgede sürekli birikim ve boşalma halinde olduğunu söyledi.
Sındırgı’da 10 bin küçük deprem: Büyük kırılmayı engelliyor
10 Ağustos’tan bu yana Sındırgı’da kaydedilen 10 bin civarında küçük depremin olağan olduğunu belirten Üşümezsoy, bu mikro sarsıntıların volkanik yapılar ve sıcak su kaynakları nedeniyle oluştuğunu, “büyük deprem riskini azaltabilen bir süreç” olduğunu ifade etti.
Batı Anadolu’nun jeolojik yarığı: İncil’deki 7 kilisenin depremle bağı
Üşümezsoy, İncil’de geçen Efes, Bergama, Sardis, Laodikya gibi 7 kutsal kilisenin bulunduğu bölgenin tarih boyunca “sürekli sismik hareketlilik”le anıldığını vurguladı. Pamukkale ve Alaşehir gibi alanlardaki fayların bugün hâlâ aktif olduğunu söyledi.
Marmara’nın karmaşık fay sistemi: Kumburgaz kritik bölgede
Marmara Denizi’ndeki Silivri ve Kumburgaz çukurlarında yer alan fayların üç boyutlu ve karmaşık bir yapıya sahip olduğunu belirten Üşümezsoy, özellikle Kumburgaz fayının 30–35 km’lik potansiyel bir kırılma üretebileceğini ifade etti.
Deprem–maden ilişkisi: Sıcak su ve magma etkisi
Altın ve değerli maden yataklarının oluşumunda sıcak su dolaşımının ve fay boşluklarının rolüne değinen Üşümezsoy, deprem hareketlerinin minerallerin yükselmesine ve birikmesine katkı sağladığını anlattı.
“Büyük risk bina stokunda”
Türkiye’deki yapı stoğunun hâlâ deprem gerçeklerine uygun hale getirilmediğini belirten Üşümezsoy, kentsel dönüşüm süreçlerindeki yolsuzluklar ve yanlış projelendirmelerin riskleri artırdığını söyledi.
