Saçma sapan, abuk sabuk tarihlere sabitlediler değerlerimizi.
Sevgililer, babalar ve yoldaki anneler günü.
Hatırlamanın tarihi mi olur?
İki üç hafta öncesinden yapılan reklamların haddi hesabı yok.
Billboard’lar, televizyon kanalları olmazsa olmaz sanal medya ile gözümüze soka soka yarışıyorlar.
İster istemez beyinlerin odak noktası haline geliyor. Hipnoza giriyoruz (uyandırma sanatı) işliyorlar ilmek ilmek.
Amerikalı sevgili Anna Jarvis’in kaybettiği annesi için başlattığı anma günü bizimde milli bayramımız oldu.
Laf ola beri gele, bilinçli tuzakların habersiz varisleri haline geldik.
Yabancıların her haltına gebe kalmak zorundalığı damarlarımıza işlemiş malesef. Kan kaybediyoruz farkındalık sıfır.
Toplumsal çöküşün eşiğinde arafta kalmış balık aklı ile yaşayan bireyler haline getirildik.
Anne ve babası en değerli varlığıdır insanoğlunun. Hakları hiç bir zaman ödenemez. Yeğane varlıklarımız iken onları gün ve gecelere raptiliyeledik. Kendi örf ve adetlerinize manevi kültürünüze sahip çıkamazsanız Alaaddin’in sihirli lambasindaki cin’den farknız olmaz.
Anne ve babamızı yad etmek için ne Amerikalı Anna’ya ne de Lyndon Jonson’a ihtiyacımızmı var.
Hepsi bile bile tezgahlanmış merdiven altı ürünler.
İki anma günü ve ikiside Amerikalı ne hikmetse?
Öyle bir zamandayız ki bu tür anma günleri sarmıyor ağlayan yaraları. Hepsi pembe bir yalan.
Annenin on cocuguna baktığı ama bir anaya bakılamayan, bakamayan nesil olduk. Malesef dar-ül acezeler ana baba kaynıyor. Hatırı sorulmayan, kapısı çalınmayan, gözleri yollara sürgün yürekler kol gezerken 14 Mayıs’ta mı alacaksınız gönüllerini?
Ana babadan habersizlerin avunmak için sığındığı limandır anneler günü. UNUTMAYINIZ’ki değerlerinizi korumazsanız başkalarının değerlerine mahkum kalarak yaşarsınız.
YAZAR: Meliha ATEŞ