İnsanoğlu mağarada yaşamayı bırakalı çok oldu. Devletler kurup, devletler yıktı. Sınırlar kaç defa değişti ve değişmeye devam edecek.
Krallıkların yerini teknoloji ve sanayi krallıkları aldı. Yeri geldi ihtişamlı şehirler kurup, yeri geldi taş üstünde taş bırakmadı, yeri geldi neredeyse tüm insanları öldürmeye ant içti insanoğlu.
Sanayi devrimiyle, imparatorlukların yıkılıp, sınırların çizildiği günümüzdeki devletlerin şekillendiği yakın tarihimizde kırsal kesim ve şehirli kesim arasında hala devam eden bir kimlik kavgası var.
Şehirli olmak ya da köylü olmak.
***
40’lı yaşlarda olanlar bilirler kerpiç tuğlalı, kireç sıvalı evleri. Önlerinde kocaman bir bahçe. Şehrin varoşlarında derme çatma yapılan avlulu evleri.
Kimi tavuk bakar, kimi keçi kimi koyun ama peynirin en hasını, domatesin en güzelini, meyvenin en tatlısını yerdik. Tek katlı evimizi baharda annemler, ninemler topraktan harç yapıp çatlayan yerlerini elleriyle sıvarlar, delikleri tıkarlardı.
Yoksullukta olsa özlemle anlatılan hikayelerdir hala.
Şimdi kentlileşme ile birlikte kentin gerekliliklerine uyum sağlama durumu çıktı ortaya. Yeni bir evin, güzel araban ve cebinde alışveriş yapacak, tüketecek, eskimeden yenisini alacak paran olacak. Birileri değişimin adına yenilik deyip, sana da bu değişimi takip etme zorunluluğu hissini verecek.
Evin akıllı olacak, kocaman odaları, ebeveyn banyoları, güvenlikli duvarları, sana ait otoparkı, havuzu vesaire vesaire. Bunları almaya paran yoksa köydeki tarlanı bahçeni satıp, yetmiyorsa kredi çekip borç alıp o evlerde yaşama zorunluluğunda hissedeceksin kendini.
Yeni nesil köyde kalmak istemiyor illa şehirde evin olacak. Tarla ve hayvan işleri artık gençlere uygun değil. Artık kız anaları damatlarına “aman kızım köyde tarlaya mı gidecek, damda hayvan mı bakacak? Şehirde sigortalı bir işe gir, güzel bir ev al güzel güzel geçinin” diyor damat adaylarına.
***
Ömrünü şehirlerde tüketmiş, tabiri caizse tuzu kuru insanlarda tam tersi. Şehrin stresinden, kirliliğinden, kalabalığından bıkmış ki oda tek göz oda bir yerim olsun emekli maaşım yeter. Biraz toprak olsun, ekeyim biçeyim vakit geçsin…
İşte ülkemizde, köyden kente başlayan göçle birlikte şehirli olmaya giden Anadolu’nun saf ve temiz köylüsü, tüketim toplumuna ayak uydurmaya çalışırken, taşı toprağı altın olan şehirlerden aradığını hiçbir zaman bulamadı.
Neredeyse hep sömürüldü.
Toprağını sattığı için köyüne dönme şansı olmayan insanlarla dolu şehirler. Köyle şehir arasında değişimi yakalamakta zorlandı.
Değişim ve değişimi talep edenlerin dünyası burası. Amerikan rüyasıyla başlayan kentlileşme bizde gecikmeyle de olsa 100 yıl sonra yavaş yavaş ruh bulmaya başladı.
Ama bir sorun var, biz Amerika değiliz.
Amerikan yardımları alsak bile hala kafamız köydeydi. Varoşlara kerpiçten evler diktik. Siyasi dönemlerden istifade edip tapu aldık. Ama hala şehrin sokaklarında tavuklar kazlar hindiler kenarlarında inekler koyunlar geziniyordu.
Sonra biraz palazlandık, şak diye beton evlere geçtik. Biraz daha palazlandık. Şak diye üstüne kat çıktık.
Palazlandıkça kat çıktık.
Ne imar planı, ne proje…
Maalesef Türkiye’nin çoğu hala bu evlerde oturuyor.
***
Sonra 99 depremi
Yeni şehircilik dedik, yeşil kentler dedik, akıllı kentler dedik, tarım arazilerine imar verdik, neredeyse derelerin içine ev yaptık.
3 katlık yere 5 kat diktik. Sonra gittik affettik. Kentsel Dönüşüm şart dedik garibanları yerlerinden ettik. Öyle yaptık böyle yaptık kentleri istediğimiz gibi dönüştüremedik.
6 Şubat 2023 yine büyük deprem.
Hatay ve bölgesini gören biri olarak söylüyorum, dönüştürmemiz gereken kentler değil, vicdanımızın ta kendisi.
Acaba elin Japon’u şehirlerde, çoluk çocuk neden 30 metrekare evde yaşıyor diye sordunuz mu kendinize.
Çünkü Japon depremin değil, binanın öldürdüğünü biliyor.
Bina alırken ilk önce canını düşünüyor. Adamlar büyük depremlere dayanacak sağlamlıkta ev yapma derdinde. Önceliği metrekareyi arttırmaya değil sağlamlığı arttırmaya veriyor. Japonlar bilmiyor mu 150 metrekare ev yapmayı.
Bandırma deprem riski altında.
Ben artık akıllı kentten, yeşil kentten daha ismini bilmediğim janjanlı şehircilik planlarından vazgeçtim. Bari şu Çınarlı Mahallesinde kentsel dönüşüm adı altında başlattığınız dönüşümde binalardaki otopark zorunluluğunu kaldırın da müteahhitler inşaatlara başlasın, biz de güvenli evlerimize girelim.
Derdiniz insansa, şehri bir tarafa doğru büyütürken merkezdeki mahalleleri harabelikten kurtarın artık.
Büyük depremi beklemeyin…